info@turkcindostlukvakfi.org.tr

+90 312 446 58 15

Bir Türk olarak Çin´i neden seviyorum?


14.07.2015 CRI Türkiye - Çin ile Türkiye arasındaki mesafe ne kadar? 7 bin 200 kilometre. Peki, ya zihniyet farkı?

Çin'e gelmeden önce iki ülke arasındaki zihniyet farkının çok derin olduğunu sanıyordum; ancak Çin'de yaşamaya başladıktan sonra yavaş yavaş Çin'i tanımaya başladım. Pek çok Türk için temel problem budur: Çin'le ilgili haberleri Çin'den almazlar. Bu nedenle Türkiye'de Çin'le ilgili çok sayıda önyargı hüküm sürmektedir. Türkiye'de gazeteciler ve akademisyenler, Çin konusunda halen yeterince donanımlı ve maalesef Çin'le ilgili meselelere alakalı olamadıkları için, Batılı haber kaynakları kolayca manipülasyon imkanı buluyor.

Bu zaviyeden bakınca, Türkiye'de geçtiğimiz günlerde meydana gelen Çin karşıtı gösterilerin, sadece bugünün meselesi olmadığını söyleyebiliriz. Batıdan doğuya tek yönlü enformasyon akışının zihinleri uyuşturduğu ve özünde birbirine çok yakın olan halkların arasına nifak tohumları ektiği bir ortamda, CRI Türkçe Servisi olarak çok büyük bir boşluğu doldurduğumuz da ortada. 58 yıldır, Çin'le ilgili bilgileri, bizzat kaynağından Türk toplumuna anlatıyoruz.

Çin'de Türkiye imajı...

Sadece birkaç hafta öncesine gidelim; Türkiye, Çin'de en popüler ülkelerden biriydi. E-vize döneminin başlaması ve "Huayang Jiejie" gibi popüler Çin televizyon programlarının Türkiye'nin çeşitli kentlerinde çekimler yapmasıyla, Türkiye bir anda Çinliler için en popüler turistik destinasyonlardan biri haline gelmişti. Türkiye'ye tatile gitmek moda haline geliyordu. WeChat ve Weibo hesaplarımda sürekli Çinli arkadaşlarımın Türkiye'den paylaştıkları fotoğrafları ve yazdıkları güzel yorumları görüyor, çok mutlu oluyordum. Her gün Beijing metrosunda elinde iPad'le Türkiye'de çekilen televizyon programlarını izleyen onlarca kişiye rastlıyordum. Ekonomik ve siyasi açıdan, Türkiye'nin Asya Altyapı Yatırım Bankası'na üye olması, Bir Kuşak-Bir Yol projesinin inşasına desteğini açıklaması, ikili ilişkileri tarihin en üst düzeyine taşıyordu. Türkiye'ye tatile döndüğümde Çin yapımı hızlı trenlerle seyahat ediyor, kitapçılara girdiğimde Nobel ödüllü Mo Yan başta olmak üzere Çinli yazarların kitaplarını rafların baş köşesinde görüyordum...

Türkiye son günlerde Çin'de çok konuşulan ülkelerden biri olmaya devam ediyor; ancak bu kez beklentilerimizin tam tersi şekilde...

Türkiye'de meydana gelen Çin karşıtı gösterilerin ardından, Çin'in Ankara Büyükelçiliği bir güvenlik uyarısı yayımladı. Büyük ihtimalle önümüzdeki günlerde Türkiye'ye giden Çinli turist sayısı azalacak. Turist sayısının azalmasından daha büyük ve telafisi zor bir kayıpsa, karşılıklı anlayışın hasar görmesi olacak. Türkiye'nin çeşitli kentlerinde Çinli turistleri hedef alan saldırılar olması, beş yıldır Çin'de yaşayan ve Çin halkından hep misafirperverlik görmüş biri olarak, beni son derece utandırdı. Çincenin en sık kullanılan deyimlerinden biriyle söyleyecek olursam, yüz kaybettirdi.

Son günlerde Türk medyasında çıkan ve daha çok sosyal medyada yayılan Xinjiang haberlerinin ardından, Türkiye'deki tanıdıklardan çok sayıda telefon alıyorum, herkes, bu tip inanılması güç haberlerin gerçekliğini soruyor. Bizzat kendi gördüklerimi ve deneyimlediklerimi onlara anlatıyorum, aklı selim herkes zaten bu tip abartılı haberlerin kasıtlı olduğunun farkında. (Bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan, Çin seyahati öncesi çıkan bu tip haberlerin manidar olduğunu ifade etti.)

Türkiye'de insanlara Çin deyince akıllarına önce ne geldiğini sorarsanız, size iki şey söyleyeceklerdir: İpek Yolu ve Çin Seddi. Çin Seddi, tarihte genellikle savaşların simgesi olmuştur, buna karşın İpek Yolu, ticaretin, kültürün ve dostluğun simgesidir. İnanıyorum ki İpek Yolu, Çin Seddi'nden daha uzundur!

Çin'de beş yıl

Gittiğim her Çin kentinde unutulmaz deneyimlerim oldu.

Zhengzhou'da Sarı Nehir'in kenarında Nazım Hikmet'in şiirini okudum:

"Yarısı burdaysa kalbimin,

Yarısı Çin'dedir doktor

Sarı Nehre doğru akan ordunun içindedir."

Xinjiang'da "Yaşayan Homeros" olarak bilinen, geçtiğimiz yıl aramızdan ayrılan Manasçı Yusuf Mamay'la tanıştım... Manas Destanı'nı çok küçük bir yaşta okumuş ve Manas'ın kahramanlığından çok etkilenmiştim. Manas Destanı'nı ezbere okuyan, ilahi bir lütufla destanı rüyalarında ezberleyen bu efsane adamla görüşmüş olduğum için kendimi şanslı addediyorum.

Guangzhou'da Çin'in en eski camisinden Kabe'ye baktım... Huaisheng Camisi'ne bağlı Işık Kulesi, 627 yılında inşa edildi, bugün dünyanın halen ayakta olan en eski minaresidir... Türkiye'de bu kadar eski bir İslam eseri olup olmadığından emin değilim. Malesef Türk halkı, İslam'ın Çin'de bu kadar eski bir tarihi olduğundan habersiz. İslam, daha Peygamberin sağlığında Çin topraklarına ulaşmıştır. Çünkü Hz Muhammed'in tavsiyesi açıktır: İlim, Çin'de bile olsa gidip alınız!

Chengdu'da Çin'in en iyi çayevlerinde yekpare bir zamanın tadını çıkardım. Çayın bir içecek olarak tüm dünyaya Çin'den yayıldığını söylemeye gerek yok, Türkçedeki çay kelimesinin de Çince cha'dan dilimize girmiş olduğunu burada öğrendim. Çay Risalesi'nin yazarı Ebülhayr Ahmed Efendi (1665-1741), her ne kadar eser adında çay kelimesini kullanmış olsa da, metinde sürekli kelimeyi çâ olarak yazmıştır...

Xian'ın tarihi sokaklarında yürürken, binlerce yıl önce Changan kentinin batı pazarında dükkan açıp ticaret yapan atalarımızı düşündüm...

Tianjin'de Deniz Nehri'nin (Haihe) kenarında güneşin batışını izleyerek yürüdüm.

Nanjing'de katliam müzesini ziyaret ederek, Çin toplumunun yakın tarihte yaşadığı büyük acılara tanıklık ettim.

Kaşgar'da Yusuf Has Hacip ve Satuk Buğra Han türbelerini ziyaret ettim, ruhlarına Fatiha okudum.

Hohhot'ta Hun Kültürü Müzesi'ni gezdim, Mete Han heykelinin önünde fotoğraf çektirdim.

Çin'i neden seviyorum?

Bir Türk olarak neden Çin'i sevdiğim sorulacak olursa, beş yıllık deneyimime dayanarak oldukça kişisel cevaplar verebilirim...

Çin'in Bahar Bayramı'nda patlayan havai fişekleri ve Çinlilerin geleneksel bayramlarını müthiş bir coşkuyla kutlamalarını seviyorum... Çin yemeklerini, jiaozi, malaxiangou yemeyi seviyorum... Her sabah evimin karşısındaki dükkandan Babaozhou adlı çorbayı alıp içmeyi seviyorum... Çin'de tren yolculuklarını, hızlı trenleri ve bizdeki kara trene denk gelen yeşil trenleri seviyorum... Beijing'in eski dar sokakları Hutong'larda yürümeyi ve eski Beijing gazozu Beibingyang içmeyi seviyorum... Beijing'in dört bir yanına yayılmış Uygur ve Hui restoranlarına oturup açık havada kuzu şiş yemeyi seviyorum... Çin'in klasik metinlerinden biri olan Daodejing (Dao Yolu Öğretisi) okumayı ve insanın önce kendini bilmesi gerektiğini salık veren Lao Zi ile Yunus Emre arasında benzerlikler bulmayı seviyorum... Beijing metrosunun kalabalığında sıkışmayı seviyorum... Tüm Çinliler gibi ekran başına geçip "Bir Tutam Çin" adlı belgeseli izlemeyi seviyorum... Cai Qin'in şarkılarını, Zhang Manyu'nun filmlerini, Su Dongpo'nun şiirlerini, Lu Xun'un hikayelerini seviyorum... Beijing'in batısındaki Tangzhe Manastırı'na çekilip, kentin üç bin yıllık tarihini düşünmeyi seviyorum... Çin'de, memleketimi, Türkiye'yi özlemeyi de seviyorum...

Bir ülke neden sevilir? Tarihi eserleri ve doğa güzelliklerinden dolayı mı? Sevgi, hatıraların birikmesidir. Beş yıldır yaşadığım Çin'de çok sayıda hatıra biriktirdim, kaderim Çin'de örülüyor ve bugün geriye dönüp baktığımda, Çin ile Türkiye'yi birbirinden ayıramıyorum.