info@turkcindostlukvakfi.org.tr

+90 312 446 58 15

Büyükelçi Emin Önen CRI TÜRK e konuştu Çin in hedefleriyle Türkiye nin 2023 hedefleri örtüşüyor


  2018-01-16 18:30:47  cri

Türkiye'nin yeni Pekin (Beijing) Büyükelçisi Emin Önen, görevine başlamak için şehre geldiğinde, normalde birkaç ay süren güven mektubu süreci bekleniyordu; ancak daha bir hafta geçmemişti ki, devlet televizyonu CCTV'de Cumhurbaşkanı Xi Jinping'e güven mektubunu sunarken gördük Emin Önen'i. Önen, bu kadar kısa sürede kabul edilmesini "Çin'in Türkiye'ye verdiği önemin göstergesi" olarak değerlendiriyor.

Emin Önen, ikili ilişkilerde önemli bir seneyle görevine başlayacak: 2018 Çin'de Türkiye Turizm Yılı olarak belirlendi. Türkiye'nin, turizm konusunda Çin pazarından beklentileri büyük. Dış politika, ekonomi ve ticaret alanlarında da iki ülke, yeni bir hareket noktasında bulunuyor. Önen'in, bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın başdanışmanlığı görevinden Pekin'e büyükelçi olarak atanması, Türkiye'nin Çin'le ilişkilere verdiği önem bakımından önemli bir mesaj olarak değerlendiriliyor.

Yeni dönemde Türkiye-Çin ilişkilerinin geleceğine dair öngörülerini ve Türkiye'nin Çin'de varlığını nasıl artıracağını öğrenmek için, Ocak ayının soğuk ama güneşli bir gününde, Büyükelçi Emin Önen'in kapısını çaldık...

Emre Demir: Normalde diplomatlar sıkça ülke değiştirir, yeni gittikleri bir ülkeye alışmaları zaman alır, tam ülkeyi tanımaya başlarken başka bir başkentte bulurlar kendilerini... Ancak sizin Çin'e ilginiz çok daha önceye gidiyor. Nasıl başladı Çin serüveni sizin için?

Emin Önen: 2005-2007 yıllar arasında Guangzhou'da yaşadım, o nedenle Çin kültürüne aşinayım. Daha sonra Türkiye'ye döndüğümde iki dönem AK Parti'den Şanlıurfa milletvekilliği yaptım. Bu dönem boyunca da Çin'le irtibatım hiç kesilmedi. Türkiye-Çin Parlamentolararası Dostluk Grubu başkanlığı yaptım. Yine bu sürede Sayın Cumhurbaşkanımız ve Sayın Başbakanımızın heyetleriyle Çin'le irtibatımız hep devam etti. Daha sonra Sayın Cumhurbaşkanımızın yanında başdanışman olarak göreve başladığımda da, kendisine Çin'le alakalı raporlar hazırladım. Bir buçuk ay önce de büyükelçi olarak Pekin'e yerleştik.

Xi Jinping: Çin makamlarından her türlü kolaylığı göreceksiniz

Pekin'deki görevimize bizi çok mutlu eden bir gelişmeyle başladık, normalde büyükelçilerin gittikleri ülkede güven mektubu sunmaları iki üç ay sürebiliyor, ancak Çin'e geldikten 5-6 gün sonra, güven mektubumu Sayın Devlet Başkanı Xi Jinping'e verme imkanı buldum. Bu esnada Sayın Xi Jinping, "Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın sizi buraya büyükelçi olarak göndermesi, ilişkilerimize verdiği önemi gösteriyor, Çin makamlarından her türlü kolaylığı göreceksiniz" dedi.

İki devlet başkanının, iki yıl içinde 4 defa görüşmeleri, aralarındaki dostluk köprüleri, bizim buradaki işlerimizi kolaylaştırıyor, aynı zamanda da bize büyük bir sorumluluk yüklüyor. Biz de iki ülkenin dostluğuna ve geçmişine yakışacak şekilde, ilişkileri ekonomi, kültür, turizm, öğrenci değişimi gibi her alanda geliştirmek istiyoruz.

Güven mektubunu sunduğunuz sırada, Cumhurbaşkanı Xi'yle aranızda bir diyalog olduğu görülüyor, neler konuşuldu o esnada?

Xi, ikili ilişkilerin çok iyi bir noktada olduğunu, iyi bir süreçte olduğumuzu, bundan sonra daha iyi olacağını beyan etti. Daha önce Çin'de yaşadığım için biraz Çince biliyorum, Guangzhou'da yaşadığımı kendisine söyledim, çok şaşırdı ve güldü, bilmiyordu bunu. Guangzhou şehriyle ilgili birkaç espri yaptı bana. Benim anlayacağım şekilde, tercümana ihtiyaç duymadan daha yavaş bir şekilde Çince konuştu. Öyle güzel bir anı olarak kaldı bizde.

Bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın çalışma ekibinden Pekin'e (Beijing) büyükelçi olarak atanmanız, Türkiye'nin Çin'le ilişkilere verdiği önem bakımından ne anlama geliyor?

Elbette benim buraya gelmem, yeni dönemde Sayın Cumhurbaşkanımızın ikili ilişkilere verdiği önemin bir göstergesidir. Büyük bir sorumluluk var üzerimizde, bunu yerine getirmek için var gücümüzle çalışıyoruz. Çin makamları da bunun farkında. Geçenlerde Çin Komünist Partisi'ni ziyaret ettik, "Partimizin kapıları size her zaman açık" dediler. "Hatta burada kapı bile yok" dedi bir yetkili, "ne zaman isterseniz gelebilirsiniz." Bu kadar sıcak ve işbirliğine açık bir ortamda göreve başladık. Bizim ikili ilişkilere verdiğimiz önemi onlar da veriyorlar.

Yapacak çok şeyimiz var, en önemli işlerimizden biri ticaret hacmi. İki ülke arasında ticaret hacmi 28 milyar dolar seviyesinde. Ama çok ciddi bir dengesizlik var bu rakamda, 26 milyar dolar gibi bir rakamı Çin bize ihraç ediyor, kalan 2 milyar dolar da Türkiye'nin ihracatı. Kısa vadede ihracatımızı artırarak bu açığı kapatmak çok kolay gözükmüyor, dolayısıyla biz hem ihracatımızı artırmaya çalışırken hem de daha çok Çinli yatırımcıyı Türkiye'ye götürmeye odaklanıyoruz.

Biliyorsunuz Bank of China, ICBC şu an Türkiye'de tam kapasite bankacılık yapacak lisanslara kavuştular. Bu, Çin'den gidecek yatırımcıya çok büyük bir güven veriyor. Kendi kredilerini, kendi bankalarını orada gördükleri için, çok daha rahat bir hareket alanı buluyorlar, bu da onları cesaretlendiriyor. Biz de burada, yatırımları yönlendiren birimlerle görüşüyoruz. Kısacası çalmadık kapı bırakmamaya çalışıyoruz ki ne kadar çok ilişkilerimizi artırırsak, o kadar çok geri dönüşü olacak bize. O nedenle önümüzdeki yıllarda Çin'den gelecek doğrudan yatırımı çok önemsiyoruz.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, sizi bu göreve tayin ederken özel bir beklentisi ya da ikili ilişkilerin geleceğine dair koyduğu bir hedef oldu mu?

Elbette. İki devlet liderinin de İpek Yolu'nun canlandırılmasını önemsediklerini biliyoruz. Hem Çin tarafı hem de Sayın Cumhurbaşkanımız bu konuya çok ciddi yaklaşıyor. Sayın Cumhurbaşkanımızın, modern İpek Yolu'nun kara, deniz ve raylı taşımacılık üzerinden canlandırılması hususunda hedefleri var.

Çin Komünist Partisi'nin 19. Kongre'sinde ortaya konan belli hedefler var, bu hedeflerle, Türkiye'nin 2023 hedeflerinin birçok noktada örtüştüğünü görüyoruz. Bu hedefleri, kazan-kazan anlayışı içinde her iki ülkenin de menfaatine olacak şekilde gerçekleştireceğiz.

Türkiye Çin'de ses getiren etkinlikler yapacak

Beijing'deki büyükelçilik göreviniz, Türkiye turizm yılıyla başlıyor. Ne gibi etkinlikler yapmayı planlıyorsunuz ve turizm konusunda Çin pazarından tam olarak beklentileriniz nedir?

2018 Türk Turizm Yılı, Çin hükümeti tarafından ilan edilen bir etkinlik. Bunu, çok büyük bir fırsat olarak görüyorum. Türkiye'ye Çinli turist götürmek istiyoruz. Şu an itibariyle, iniş çıkışlar olmakla birlikte ortalama 350 bin turistin geldiğini görüyoruz. Tabii Çinli turisti hedeflerken, buranın dokusunu çok iyi bilmek lazım, Çinliler nasıl bir turistik deneyim talep ediyorlar, buna bakmak lazım. Çinli turisti hedef kitlemiz olarak belirledik, çünkü çok fazla harcama yapan, döviz bırakan bir profile sahip. Ayrıca, deniz-güneş-kum dediğimiz tarzda bir seyahatten ziyade, daha çok kültür turizmini önemsiyorlar, bu da bizim çok önemsediğimiz, bizi mutlu eden bir alan. Çünkü Türkiye'miz adeta bir açık hava müzesi. İstanbul'a bakın, bütün turistlerin ve bizim de gözbebeğimiz, 8 bin yıllık tarihi var. Konya'yı, Pamukkale'yi, Denizli'yi çok seviyorlar. Göbeklitepe'yi çok önemsiyorlar, çünkü orası dünyanın en eski şehri. 12 bin yıllık bir tarihi var. Çinliler enlerden hoşlanıyorlar, "Dünyanın en eski şehri" dediğiniz zaman onlarda bir ışık yanıyor ve görmeyi arzu ediyorlar. Bunlar, 2018 yılı boyunca bizim burada işleyeceğimiz temalardan sadece bir tanesi.

Kültür ve Turizm Bakanlığımız çok önemli projeler hazırlıyor, 80'e yakın projemiz olacak. Pekin, Şanghay, Guangzhou gibi Çin şehirlerinin yanı sıra, bazı etkinlikler de Türkiye'de yapılacak.

1 milyon Çinli turist sayısına ulaşmak istiyoruz. Elbette bu, bugünden yarına olacak bir iş değil. Bunu ortalama bir hedef olarak belirledik ve ben bu sayının çok büyük olduğunu düşünmüyorum; her sene yurt dışına seyahat eden Çinli turist sayısına bakınca insan şaşırıyor. 120 milyon gibi büyük bir oran var ortada, Türkiye nüfusundan daha fazla sayıda Çinli, her yıl yurt dışına seyahat ediyor. Çinli turistler daha çok kendilerine yakın bölgeleri tercih ediyorlar, daha sonra Avrupa ve Amerika geliyor.

Türkiye tabii Avrupa'nın başlangıcı, coğrafi olarak önemli bir konumda. Türk Havayolları dünyanın en fazla noktasına uçan övündüğümüz bir markamız. Buradan da doğrudan seferleri var. Bu vesileyle bir kez daha ifade etmek istiyorum, THY'nin uçuş sayısını artırmak istiyoruz. Çünkü THY ile bizim şu an yaklaşık 350 bin kişi taşımamız mümkün, ama mevcut sefer sayısıyla daha fazlası mümkün değil. Bizim şu an buradaki en önemli hedeflerimizden biri de daha fazla uçuş noktası elde etmek, bunu hem partiye, hem bakanlıklara hem de özel sektöre söylüyoruz. Bunları şehir şehir kendilerine verdik. Pekin, Şanghay, Hong Kong gibi mevcut hatlarımızı da artırma talebimiz var. Kargo uçaklarımız için de benzer taleplerimiz var.

Rekabetçi bir ortam var, önemli olan biz bu rekabette kendimizi daha iyi nasıl konumlandırırız. Ben çok kısa süre içinde sonuç alabileceğimizi düşünüyorum, en azından bizim girişimlerimiz ve ısrarımız bu yönde. Burada çok iyi takip etmek, kovalamak lazım, çünkü bütün dünya burada. Burada her alanda çok ciddi bir rekabet var. Bu rekabet içinde kendimize bir alan açmak zorundayız.

Bu anlamda 2018 yılı çok iyi bir fırsat. Kültürel aktiviteler olacak burada, konserler olacak, sergiler olacak, ebru sanatımızı göstereceğiz, Hacivat-Karagöz'ü oynatacağız, Çin'in birçok yerinde Türkiye'yi tanıtacağız. Biz ne kadar tanıtım yaparsak ve ne kadar talep gelirse, onlar da Türkiye'ye insan göndermeye o kadar mecbur olacaklar. 2018'i bir fırsat olarak görüyoruz ve çok iyi tanıtım yapmayı planlıyoruz. Buradaki yerel aktörler de çok destek oluyorlar bize.

Burada çok büyük yankı uyandırmasını beklediğimiz projeler var. Bu konuda sosyal medyayı da çok etkin kullanmak istiyoruz. Malum burada kendine has sosyal medya platformları var. Bu mecralarda da aktif hale geliyoruz, takipçi sayımız her geçen gün artıyor. Çinli dostlarımıza buralardan ulaşıyoruz. Benim hedeflerimden biri de, yaptığımız etkinliklerde buranın fenomenlerini kullanmak. Bu fenomenlerin milyonlarca takipçileri var. Bizim stantlarımıza gelip bir video çektikleri ve bunu paylaştıkları zaman, aynı gün milyonlarca izlenme sayısına ulaşıyor.

Dünya siyasetinde ciddi değişimler yaşanıyor, II. Dünya Savaşı sonrası kurulan müttefiklik ilişkileri ve uluslararası örgütlerin yerini, proje bazlı işbirliği ortaklıkları ve yeni kurumlar almaya başladı. Bu noktada Asya kıtasının iki ucundaki Çin ile Türkiye'nin yolları ne ölçüde kesişecek? İki ülke arasında nasıl bir ortaklık tarzı öngörüyorsunuz?

Çin önceye göre daha fazla dışa açılan, kendini dünyaya entegre etmeye çalışan bir yapıya sahip. En başta bu tespiti yapmak lazım. Sayın Devlet Başkanı Xi'nin 19. Kongre'de ortaya koyduğu sonuçlar bunu gösteriyor. Orada ifade edilen hedeflerden biri, Çin'i dünyaya daha fazla açmak ve çok daha fazla yatırımcıyı Çin'de ağırlamak. Dış politikada daha aktif olacaklarını görüyoruz, bölgesel anlamda çok ciddi arabuluculuk rolleri üstlendiklerini, uluslararası alanda da her geçen gün bu aktif rolü daha da artıracaklarını görüyoruz. Yumuşak güçlerini ön plana çıkardıklarını ve kazan-kazan ilkesini vurguladıklarını görüyoruz. Aynı zamanda 10-20 yıla uzanan kalkınma hedefleri olduğunu görüyoruz. Bunlar arasında en önemlisi, dünyanın da dikkatle incelediği modern İpek Yolu projesi. Kuşak ve Yol girişimi olarak adlandırılan bu projeye Çin çok önem veriyor. Yaklaşık 3 milyar insanı ilgilendiren bir proje.

Türkiye ve Çin, bu projenin en batısı ve en doğusunda yer alan iki ülke. Türkiye'siz bir İpek Yolu düşünülemez. 16. yüzyılın sonlarına kadar Türkiye İpek Yolu'nda çok aktif bir ticaret güzergahı olmuş. Şimdi de aynı şekilde, gerek karayolu, gerek denizyolu, gerekse de demiryollarıyla, bu proje içinde daha aktif oluyoruz.

Diğer yandan, bu sadece bir ekonomik proje değil kanımca. Aynı zamanda politik bir proje. Sayın Xi'nin bu girişime yaklaşımına baktığınızda, ekonomi üzerinden politik olarak da ağırlığını hissettirmek üzerine kurgulanıyor.

"10 yıl sonraki Çin'e göre stratejiler belirlemeliyiz"

Bu girişim, Çin'in kendi insanına yapacağı katma değerin yanı sıra, küresel bir zenginliğe de işaret ediyor. Çünkü Çin'in hedefleri arasında, yoksulluğu azaltmak, yoksul vatandaşlarını orta sınıfa doğru çekme hedefi var. Önümüzdeki dönemde sosyal kalkınmayı da destekleyecek şekilde gelişiyorlar.

Diğer yandan, bizim de 2023 hedeflerimiz var. Türkiye, özellikle ekonomik yönüyle 2023 hedeflerine ilerlerken, Çin'siz bunun kadük kalacağını görüyoruz. Çin'in, yaklaşık 5 yıl boyunca, 10 trilyon dolarlık ithalat yapacağını biliyoruz. Bu çok önemli bir rakam. O nedenle biz Çin'in bugününü değil, 10 yıl sonrasını konuşmalıyız. 10 yıl sonrasına göre stratejiler belirlemeliyiz.

Türkiye 2023 hedeflerine giderken, Çin'in 10 yıllık kalkınma planıyla çok fazla örtüşen yanlar olduğunu görüyoruz.

"Globalleşen dünyada Türkiye ve Çin'i sınır komşuları olarak görüyorum"

Fransa Cumhurbaşkanı Macron kısa süre önce Çin'deydi, Kuşak ve Yol girişimine desteğini ifade etmekle birlikte, bunun "tek yönlü" bir girişim olmaması gerektiğinin de altını çizdi. Bu açıklamanın arka planında, Çin'in bu girişimle siyasi nüfuzunu da artıracağı yönünde bazı endişeler olduğunu görüyoruz, siz nasıl değerlendiriyorsunuz?

Çin, 19. Kongre'de hegemonya peşinde koşan bir güç olmayacağını açıkladı. İpek Yolu'yla kendi halkının refahını sağlayarak küresel zenginliğe götürecek bir ekonomik büyüklüğe işaret ediyorlar. Bu, ekonomik büyümeyi yaratırken, bunu dış politikanızdan ayrı tutamazsınız zaten.

Ben Türkiye ile Çin'i sınır komşuları olarak telakki ediyorum. Kuzey Afrika'ya, hatta Afrika geneline baktığınız zaman, Türkiye'nin de çok ciddi yatırımları, Çin'in çok ciddi yatırımları var. Bizim üçüncü ülkeler üzerinden de ittifaklarımız var. Globalleşen dünyada ben Çin'i sınır komşumuz olarak görüyorum. Siz bahsettiniz, Fransa'nın da bu projeler içerisinde yer almak istediğini görüyoruz. Biz Türk-Çin ilişkileri özelinde konuşuyoruz ama aslında bu projeyle 60 ülkenin birbiriyle ilişkilerinden ve aralarındaki yatırım fırsatlarından da bahsediyoruz.

Son dönemde bazı Batılı ülkelerle krizler yaşanırken, Rusya ve Çin'le yakınlaşma söz konusu. Bir yandan, bu yakınlaşmanın Batı'yı dengelemek adına "geçici ve dönemsel" olduğu yorumları yapılıyor, diğer yandan Türkiye'nin "Batı'dan koptuğu" ve "Doğu'ya kaydığı" iddiası dillendiriliyor. Bu yorumların hareket noktasını doğru buluyor musunuz? Türkiye gerçekten dönemsel ihtiyaçları nedeniyle mi Rusya ve Çin'le yakınlaşıyor, yoksa uzun vadeli bir siyasetin ürünü olarak mı?

On yıllardır söylenen bir eksen tartışmanın devamı gibi bunlar. Geçtiğimiz yıllarda Türkiye'yi İran'ı yakınlaşmakla, Malezya olmakla itham eden aslı astarı olmayan dedikoduların çıktığı dönemler yaşadık. Şimdi de Türkiye "Çin-Rusya eksenine mi yaklaşıyor" deniyor. Türkiye'nin jeopolitik konumuna ve geleneklerine baktığınız zaman, bölgesinde ve küresel anlamda etkisiz olabilecek bir ülke değil. Türkiye, Sayın Cumhurbaşkanımızın verdiği güven sayesinde, ayakları yere çok daha sağlam basan, 360 derece etrafını görebilen bir ülkedir. Elbette diğer yandan Avrupa Birliği'ne girmek, bizim için halen çok önemli hedeflerden bir tanesidir. Avrupa Birliği değerleri, bizim için halen çok önemli bir çıpadır.

Türkiye'de güçlü bir liderlik var. Sayın Cumhurbaşkanımız, ülkemizi muasır medeniyet noktasına yaklaştırma noktasında var gücüyle çalışıyor. Bizler de elimizden geldiği kadar bulunduğumuz yerlerde, sorumluluk alanlarımızda, bu hedefler ölçüsünde katkı sağlamak zorundayız. Bunun önemli bir paydaşı da Asya ülkeleri ve Asya'nın kalbi olan Çin. Bizim burada her türlü projenin ve her türlü yatırım ve kalkınma hamlesinin içinde olmamız gerekir.

Türkiye'nin Çin'deki varlığını artırma hedefiniz var. Yunus Emre Enstitüsü ve TRT ile ilgili çalışmalar olduğunu biliyoruz. Başka hangi kurumları yakında Çin'de görebileceğiz?

Yunus Emre Enstitüsü bizim öncelikli hedeflerimizden biri. Mayıs 2017'de bu konuyla ilgili anlaşma iki devlet başkanı tarafından imzalandı, şimdi bunların parlamentolardan geçme süreçleri var. Daha iki gün önce bizim parlamentomuzda dış ilişkiler komisyonundan geçti. Aynı şekilde ben buradaki meslektaşlarım aracılığıyla takip ediyorum, onların da bu süreci hızlandırması için uğraşıyorum. 2018'de Yunus Emre'yi açarsak çok mutlu olacağız, çok önemli bir kazanım olacağını düşünüyorum.

TRT'nin buraya gelmesiyle ilgili görüşmelerimiz devam ediyor. TRT'nin burada büyük bir üs kurmasını hedefliyoruz. Anadolu Ajansı zaten burada faaliyetine devam ediyor. THY yine burada yerleşik vaziyette. Bizim en büyük hedeflerimizden biri de ticaret odasının açılması. Bu konuda da Çin makamlarıyla resmi olarak görüşmeleri başlattık. Başbakanlık Yatırım Destek ve Tanıtım Ajansı ofisini de burada açmak istiyoruz.

Biz burada Türkiye'nin kurum ve kuruluşlarını ne kadar artırırsak, varlığımız ve etkinliğimiz de o kadar artacaktır. Birçok ülke, kurumlarıyla, kültür merkezleriyle çok güçlü bir şekilde burada bulunuyor. Türkiye ve Çin çok kadim dostlar, biz neden burada olmayalım? Diplomatik ilişkiler 1971'de başlamış, ama dostluk binlerce yıla uzanıyor. Bu dostluğa yakışacak, Türkiye'nin varlığını burada hissettirecek kurum ve kuruluşları destekliyoruz. Özel sektördeki odaların da ilgili birimlerinin burada açılmasını çok arzu ediyorum. MÜSİAD burada, diğerlerinin de burada olması lazım. Çin artık Türkiye'nin radarına her konuda girmeli.

Bizim buradaki hedeflerimizden biri de öğrenci sayımızı artırmak. Bunu çok önemsiyoruz, Türkiye'den buraya ne kadar çok lisans ve doktora öğrencisi getirirsek, o kadar avantajlı olacağız. Çünkü biz Çin'i Batılı kaynaklar üzerinden öğreniyoruz. Çinliler de Türkiye'yi öğrenmek istedikleri zaman yine Batılı kaynaklara müracaat ediyorlar. Bunun fevkalade yanlış olduğunu düşünüyorum. Eğer biz burada kendi insanımızı yetiştirirsek, diline, kültürüne hakim, burada olan biten her şeyi iyi bilen insanlarımız olursa ve onlar yarın öbür gün ülkemize dönüp gerek kamuda gerekse özel sektörde çalışmaya başlayınca, Çin'i çok daha iyi anlamış ve daha sağlıklı ilişkiler kurmuş olacağız.

Buraya geldiğimden beri Çin Dışişleri Bakanlığı ve Çin Komünist Partisi'ne defalarca gidip görüşmeler yaptım, her gidişimde beni çok iyi Türkçe konuşan yetkililer karşıladı. Ben bundan çok etkilendim. Bu, Çin'in Türkiye'ye verdiği önem açısından çok önemli. Biz de aynı şekilde olmalıyız. Bizde de onlara kendi lisanında hitap edecek insanlara ihtiyaç var.

Çin, 40 yıllık reform ve dışa açılma periyodunun ardından, şimdi yeni bir dönüm noktasında; "Yeni dönem" olarak ifade edilen bu süreçte Çin'in geleceğini ve dünya siyasetine etkilerini nasıl görüyorsunuz?

Çin'in en önemli hedeflerinden biri, ülkenin refah seviyesini yükseltmek ve sosyal adaleti geliştirmek. Çünkü karşılaştıkları sorunlardan bir tanesi, refahın topluma homojen olarak yayılması. Bunun üzerinde duruyorlar. Çin artık "ucuz iş gücünün" çok olduğu bir yerden çok, Ar-Ge'ye önem veren ve teknolojik imkanlarla kaliteyi ön plana çıkarmayı hedefleyen bir ülke.

Türkiye'deki ticarete erbabına çağrım, burayı daha iyi anlamaları. Burada çok kısa vadede başarılar beklemek yanlış olur. Buranın kendine özgü bir kültürü ve kendine özgü bir bürokrasisi var. Buraya gelip yatırım yapıp hemen ikinci yıl büyük kazanç elde etmek gibi bir şey yok. Buranın kaliteli ürün konusunda çok rekabetçi bir yapısı var. Türkiye'den gelecek dostlara, burada sabırlı olmalarını, yerleşik faaliyette bulunmalarını öneriyorum. Buraya geldikleri zaman, biz onların her türlü yardımcısıyız zaten.

Röportajımızın ardından, sefaret bahçesinde kısa bir yürüyüş yapıyoruz. Bu kış Pekin'de havanın temiz olmasından duyduğu memnuniyeti ifade ediyor Sayın Büyükelçi. Boş vakitlerinde neler yaptığını, şehrin hangi bölgelerinde vakit geçirmekten keyif aldığını soruyorum. "Açıkçası boş vaktim olmuyor" diyor, "Her Cuma günü, Pekin'in farklı bir camisini görmeye çalışıyorum, birazdan da 400 yıllık tarihi olan bir camiye gideceğiz."

Sefaretten ayrıldıktan sonra Turizm Yılı'yla ilgili ilk duyurular basın mensuplarına gönderiliyor.

24-31 Ocak 2018 günlerinde başkent Beijing'de Türk Yemekleri Haftası düzenleneceğini öğreniyoruz. Aynı günlerde Çinli tur operatörleri ile Türk seyahat acenteleri çalıştayda bir araya gelecek, müzik ve ebru performansları olacak.